Doğan Kasadolu’nun seçim sürecinde SABAH’tan M. Fatih GEDİMAN’a verdiği röportaj Türk siyaset tarihinin önemli dönüm noktalarına dikkat çekmesi ve ülke yönetiminde milli iradenin tecellisinin demokratik ehemmiyetine işaret etmesi açısından büyük ses getirdi. İşte Kasadolu’nun SABAH’a verdiği mülakat…
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in 7’li masanın bir ‘koalisyon’ olduğu itirafı 6 ayda bir hükümetlerin düştüğü kaos ve kriz günlerini hafızalarda yeniden canlandırdı. “Koalisyon bir vaat değil tehdittir” diyen iş adamı Doğan Kasadolu “Bu ülkede CHP’nin ortak olduğu koalisyonlarla bankalar batırıldı, milletin birikimi yok edildi” dedi. Kasadolu ayrıca Erdoğan hükümetleri ile azınlıkların, inanç gruplarının hiç olmadığı kadar kıymetlendirildiğini eşit yurttaşlık bilincinin hakim olduğunun altını çizdi.
Kurulduğu günden bu yana çekişmeler ve belirsizliklerle boğuşarak yönetimde olmaları halinde Türkiye’yi adeta kaosa sürükleyeceğinin sinyallerini veren 7’li masanın bir koalisyon masası olduğunu bizzat ittifak ortağı İYİ Parti Meral Akşener itiraf etti. “Bizim yaptığımız bir koalisyondur ve vatandaş için en iyisi budur” diyen Akşener’e Yahudi iş adamı Doğan Kasadolu belgelerle karşılık verdi. “Koalisyon bir vaat değil milleti tehdit etmektir” diyen Kasadolu bu yapının ekonomi başta olmak üzere birçok alanda bugün masal gibi gelen ama Türkiye’nin iliklerine kadar yaşadığı kaos günlerini geri getirmenin diğer adı olduğunu söyledi.
İşte Doğan Kasadolu’nun Sabah.com.tr’ye yaptığı açıklamalardan öne çıkanlar:
BUNLAR LAFIN GELİŞİ DEĞİLDİR:
BANKALARIN İÇİ BOŞALTILIP MİLLETİN SIRTINA YÜKLENDİ!
Bakınız bu konunun muhteviyatı ülkemize 70 yıllık bir duraklama dönemi yaşatılmasından da anlatılacağı üzere saatler günler alır. Ancak kısa kısa izah etmeye çalışalım. Bunu gençler iyi dinlesin ve sahih kaynaklardan yakın geçmişimizi okuyarak duyduklarımızla karşılaştırsın. Bu ülkede devletin zirvesindeki isimlerin imzalarıyla bankaların içi boşaltıldı. Sonra da bu yük devletin omuzlarına bindirildi.
CHP’NİN ORTAK OLDUĞU KOALİSYON ÜLKEYİ BATIRDI
Devletin ödemek zorunda olduğu para kimin parası? Milletin. Yüz binlerce insanın hayatı, hayalleri o dönemin CHP’si olan SHP’nin ortağı olduğu koalisyonla yok edildi. Bunlar masal değil, lafın gelişi değildir. Burada atılan adımlarla ülke resmen batırıldı.
28 ŞUBAT’IN TEMELİ CHP’Lİ KOALİSYON DÖNEMİNDE ATILDI
28 Şubat bu ülkenin yaşadığı en büyük ekonomik operasyondur. Bu büyük ve zamana yayılmış bir ekonomik darbedir. Temeli 1994’te atılmıştır. Her şey bir günde olup bitmedi. Bunun hazırlık aşaması vardı. Kimse sabah uyandığında darbe yapalım demedi.
İŞTE ÜLKEYİ BATIRAN O İMZA
1994′te Tansu Çiller’in başbakanlığında o dönemin CHP’si olan SHP’nin de ortağı olduğu koalisyonda Süleyman Demirel, Tansu Çiller ve Murat Karayalçın görevdeyken çok önemli bir imza atıldı. Bankacılık sektörüne bir iş insanı olarak dünyanın hiçbir yerinde görmediğim bir garanti sistemi getirildi. Bankalardaki mevduata ve bankaların borcuna garanti sağlayan bir sistemdi bu. Dünyanın hiçbir ülkesinde bankadaki paraya devlet yüzde 100 güvence vermez.
“BANKALARA KENDİ KENDİNİZİ SOYUN, DEVLETİN ÜZERİNE YIKIN” DENMİŞ OLDU!
Bu garanti sistemi neyi getirdi? En sade haliyle anlatıyorum.
İki banka sahibi var. İkisi de birbirinin bankasından kredi çekiyor. Sonra bankalar batırılıyor! Banka batınca yani devlet el koyunca, hem mevduat hem kredi borçlarım devlete geçiyor. Kredi çekenler çektiğiyle kalıyor. Borçlar da devlete yani millete ödetiliyor. Burada işin tam göbeğinde İMF vardı. Sonrasında ülkenin yaşadıkları malum. Hortumlar, batık bankalar, borçlar, krizler ve nihayetinde batan bir ülke…
“BU ÜLKEYİ TEHDİT ETMEKTİR”
Şimdi kalkıp “Biz koalisyonuz. Koalisyon da en iyi yönetim şeklidir” demek bu milletin hafızasıyla alay etmek değil de nedir Allah aşkına?
Koalisyon bu hafızaya sahip bir ülkede “Vaat” değil ancak “Tehdit” olarak algılanmalı.
ERDOĞAN AZINLIKLARIN SORUNLARIYLA BİZZAT İLGİLENMİŞ, MÜDAHALE ETMİŞ VE ÇÖZMÜŞ BİR LİDER
Bir Türkiye Yahudisi olarak ve aynı zamanda hukuk mücadeleleriyle tanınan birisi olarak bir şeyin daha altını çizmek istiyorum. Azınlıklar konusu, eşit yurttaşlık ve sorunların çözümü Cumhuriyet döneminden bu yana ilk kez Erdoğan döneminde ciddiyetle ele alındı. En basitinden azınlıkların kendi temsilcilerini seçmesi konusu bile uzun yıllar engellendi.
CHP SORUNLARIN ÇÖZÜLMEMESİ İÇİN SANDIKLARIN ÖNÜNE YATTI!
2011 yılında CHP milletvekilleri mecliste bu yasanın geçmemesi için sandıkların önüne yatmışlardı.
AZINLIK VAKIFLARININ EL KONAN MALLARI…
Sadece temsilci seçimi değil. Örneğin 1936 yılında beyannamelerle azınlara ait vakıf taşınmazları vardı. Zaman içerisinde bütün o taşınmazlara el kondu.
ERDOĞAN HEPSİNİ EKSİKSİZ TESLİM ETTİ
Burada da devreye sayın Erdoğan girdi. Çözüm odaklı bir liderlik örneği sergileyerek AİHM kararlarını aynen uyguladı. Bu el konan mallar eğer devletin elindeyse olduğu gibi teslim etti. değilse bedelinin karşılanmasını temin etti.
HUKUKSUZLUKLARLA MÜCADELE EDİP ÇÖZDÜ
Tüm bu hukuksuzlukların çözülmesi için sayın Erdoğan bizzat müdahale etmiş, takip etmiş ve çözmüştür.
AZINLIKLAR ERDOĞAN DÖNEMİNDE HİÇBİR ZAMAN MUHATAPSIZ KALMADI
Örneğin Vakıflar Meclisi var. Bunu birçok vatandaş bilmez. Bu meclis 15 üyeden teşekkül ediyor. Bu 15 üyeden bir tanesi de azınlık vakıfları temsilcisidir. İlk defa Erdoğan koydurdu bunu. Ve dahası bu temsilciyi devlet değil azınlıklar bizzat kendisi seçiyor her dönem. Azınlık vakıfları toplanıyor bu temsilciyi kendileri belirliyorlar. Bir dönem Yahudi temsilcisi, bir dönem Hristiyan gibi.
Bunun getirdiği bir şey de bu vakıf temsilcileri Erdoğan hükümetleri döneminde her zaman muhatap bulmuşlardır. Sorunları olduğunda çözüm için muhatapsız kalmamışlardır.
KARDEŞLİK İKLİMİNİN SEMBOLÜ: ÇORLU HAVRASI (YENİ CAMİİ)
Birçok örneği olsa da çok anlamlı olduğunu düşündüğüm bir şeye milletimizin dikkatini çekmek istiyorum. Bu kardeşlik iklimi öyle hakim oldu ki Çorlu’da yaşayan Musevi vatandaş kalmayınca burada bulunan bir Havra’nın anahtarını Museviler müftlüğe teslim ederek cami yapılmasını istediler. Şu an ismi Yeni Camii. Bunlar işte hakların teslimi, karşılıklı anlayış ve birlikte yaşama bilincinin oturduğu demokratik bir ülkede olabiliyor.